Mehmet Lütfü Özdemir: Yaşamak bu değil!

18 Eylül 2015 Cuma

Yaşamak bu değil!


Yaşamak bu değil! diye düşünürken… 
Kısa bir şey yazayım dedim ama anca bu kadar yazdım gene :))

Biz insanları, adına kent dedikleri megapollere dolduruyorlar.. Bütün bir canlı yaşamın enerjisini sömürüp, doğanın ürettiği emeğin üzerine konup, doğayı yani yaşamın kendisini yok ederek sürdürülebilir 'zannettikleri' bir hayat sunuyorlar bize..

Düşünsenize, birileri geldi sizi evinizden aldı, gözlerinizi bağladı ve sizi bilmediğiniz bir yere götürdü, sonra gözlerinizi açtınız ve karşınızda sizinle aynı şaşkınlığı yaşayan birçok insanın da orada olduğunu gördünüz. Çırılçıplaksınız, gördüğünüz yer de ranzalar var. Rahat etmenizi sağladıkları için değil bu ranzalar, sizi ertesi gün yoracaklar ve az da olsa uyumanızı sonra yine kendileri için çalışmalarını istemelerinden orada duruyor.. Önünüze koydukları, giymenizi istedikleri kıyafetlerin tek tip oluşu hala kafanızda nerede olduğunuza dair bir bilgi vermiyorsa; günler sonra size yaptırdıkları işler bittikten sonra sizinle ne yapacaklarını da kestiriyor olamazsınız!

Şimdi sen megapolde, metropolde, kentte veya büyük bir şehir de yaşadığını ‘zannederek’ içine sokulduğun durumu bırak analiz etmeyi, analiz edecek yeteneğe dair erişemeden, yani çalışmaktan canın çıkıp ölürken, nasıl anlayacaksın! Aslında ruh halin yani seni yaşama bağlayan gerçeklik seni uyarıyor fakat gündelik mevzulardan farkına varamıyorsun!!

Yaşamak için çalışmak zorunda bırakılıyorsun, tıkış tıkış camları filmlenmiş büyük bir sömürü filminin toplu araçlarında can çekiştiğinin dahi farkında değilsin!! Cehennemin hemen yanı başında olduğunu da görmüyorsun! Nasıl görebilirsin ki? Kendini zindanlara hapsettin bir kere! Yok yok, zindan yaratıldı sen o zindanda olduğuna şükredip zindanı kutsadın, desek!!!

Şehirleri, kentleri, büyük şehirleri, büyük kentleri, metropolleri, megapolleri vb. bizi doldurdukları bu toplama kamplarını terk etme vaktimiz geldi!! Gerçekten geldi..

Dünya yok olmak üzere!

Son bir çare olarak şöyle düşündü bazı efendiler; ‘büyük nüfusların kontrol altında tutulması gerekiyor, bu şekilde kaynaklar da kontrol altında tutulur ve bu şekilde sömürü düzeni devam eder.’ Bu yanılsamayı gerçek zanneden sen yaşamı anlamaktan uzaksın.. Haydi itiraf et!!

Zehirli bir yanılsama ile karşımıza çıkan bu sömürü düzeninin yarattığı doğal yıkım yakın!! Yaşamı kendi ellerimizle cehenneme çevirdik! Yaşamayı bile beceremedik!!

Tamam teşhis de koyduk bak!!

Hayır! Hayır!!
Terk etmeliyiz!!

Yeryüzüne yayılmalı ve bütün sınırları takmadan dolaşmalıyız!! Herkes kendi kabilesinin (devleti) verdiği tanıtım kartları (nüfus cüzdanı) yırtmalı!! Sınırları yok etmeliyiz!! Yürümeli, doğaya karışmalı, yaşama karışmalı, yaşamla ve canlı hayatla barışmaya adım atmalıyız!!

Dünya yok olmak üzere!!

Nükleer bir savaş olmasa dahi kaynakların yetersizliğinden doğacak tablo da şu var; önümüzde ‘madmax filmi’ni aratmayacak bir geleceğin yakın olduğu!

Oyunu kuranlar bu duruma çoktan hazırlık yapmaya başladı! ABD, sokak savaşları için özel birlikler hazırlamaya başladı bile.. Büyük kentlerde isyan çıkacak çünkü!! Haberin yok tabi!! Neyse..

Oyunu kuranlar bizi topladıkları bu toplama kamplarında gaza boğacaklar!! Büyük bir kıyım, kentler yok olacak, megapoller vb.. Sistem birkaç yüz bin insan dışında hiç kimseyi yaşatmayacak!!

Köylere, doğaya, dağlara, kırlara kaçmalıyız!!
Şehirleri boşaltmalıyız!

Sen yine bir yazı okuduğunu zannedeceksin ya..
Oturmaya devam et öyleyse..