Mehmet Lütfü Özdemir: Onurlu Bir Yaşam İçin: Özgürlük

17 Haziran 2016 Cuma

Onurlu Bir Yaşam İçin: Özgürlük

“Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, çünkü özgürüm.” - Nikos Kazancakis'in mezar taşından.

Özgürlük kendinle başlayan bir süreçtir. kendine yaklaştıkça egondan uzaklaşır, kendine yabancılaştıkça egona yaklaşırsın.. Yabancılaşma israfı doğurur..

İçinde yaşadığımız finans-kapital zulüm düzeninde köle görmek istiyorsanız insanların faturalarına bakın ve yaşamlarını nasıl sürdürdüklerini görün. En temel insani ihtiyaçlarını karşılamak için nasıl çırpındıklarını görün. Yoksulluk, açlık sınırında yaşayan insanlara bakın! İstatistik birer veri haline getirilen köleler hemen yanı başımızda, ceplerinde kredi kartı ile dolaşıyorlar. İster mavi ister beyaz yakalı hiç ama hiç fark etmiyor! Post modern çağın amentüleri hücrelerine zerk edilmiş insanlar hemen yanı başımızda.

Vahşi kapitalizmin etkisiyle insanların bir kısmı değil büyük bir kısmı köleleştirildi. Tüketim çağının zulüm deryasında yaşarken, herkes sevgiye ve paylaşıma sarılacağına, bankalara sarılmayı tercih ediyor. Haliyle kölelik bitmek bilmiyor ve insanlar kölelik / boyunduruk zincirlerini kırıp atmak yerine, o zincirleri altın takılar olarak telakki etmeyi tercih ediyorlar.

Özgürlükten kaçmaya devam ediyoruz.  Kapitalizmin bize dayattığı ihtirasları ‘özgürlük’müş gibi görüyoruz. Sahip oldukça, elimize güç geçtikçe, yeryüzündeki nimetleri gasp edip bölüşmedikçe vampirleşmeye devam ediyoruz. Ve bu vampirleşmenin adına da ‘özgürlük’ diyoruz.

Bilgiyi, serveti ve iktidarı tekelinde tutup egemenlikleri altına aldıkları insanları kendi tekellerine uygun hareket etmeye, yaşamaya zorluyorlar. Onların istediği yerden dünyayı algılayacak, onların istediği gibi düşünüp, konuşup, okuyacaksınız. Sonra da buna özgürlük diyeceksiniz.

Goethe der ki, “Kimse özgür olduğuna inanan birinden daha iyi köle olamaz.”

Özgür olduğuna inandırılmış insanlar ne yazık ki milyarlar ile ifade ediliyor. İstatistik veri haline getirilen bu insanlara yakında çip de taksalar hoşlarına gidecek ve buna da ‘özgürlük’ diyecekler, eminim.

Dünyanın en ilkel insanları birkaç şeye sahipti ve yoksul değildiler. Yoksulluk toplumsal bir statüdür. Bu yüzden uygarlığın bir icadıdır.

Ben yoksulluğu (özgürlüğü) kazandım ve bu beni hiç üzmüyor. Size komik gelebilir ama yoksul olmak sizin yoksun olduğunuz şeylere ulaşmaktır. Sizler sahip olduklarınız ve tükettiğiniz şeyler dışında bir hiçsiniz ve bu anlamda özgürlükten yoksunsunuz. Belki de sadece buradan baktığınızda dahi asıl üzülmesi gereken ben değil sizlersiniz..

* * *

Sevgiye, paylaşmaya, insana ve doğaya yabancılaşan insanlar köleliklerden gayet memnun halde yaşayıp gidiyorlar. Paylaşmak özgürlüktür mesela. Sahiplenmemek, kıskanmamak, sevmek ve diğerkâm olmak mesela. Tüm bu kavramlara özümüze uygun, doğal yasalara uygun, eşitlik ve ‘biz’ ilkesine uygun bir şekilde yaklaştığımızda / baktığımızda özgürlüğün gerçekten böyle olduğunu apaçık göreceğiz. Özgürlüğün aslında bize dayatılana karşı çıkmak ile başladığını bilmemiz gerekiyor. Herkes anasından özü-gür doğar, unutma!

Biz unutanlar için de özgürlük istemeye devam edeceğiz. Büyük bir ‘Truman Show’un parçası olduklarını her fırsatta onlara hatırlatacağız. Hatırlatarak, beyinlerinin etrafına örülen çitleri yıkarak yapacağız bunu: Ji bo jiyanek bi rûmet an azadî an azadî! - Onurlu bir yaşam için ya özgürlük ya özgürlük!

* * *

Özgürlüğe aşığım.. Yeryüzünün çitlerle çevrilmediği.. Sınıfsız ve eşit bir dünya hayal ediyorum.. Böyle bir dünya hayal et sende.. Adına 'cennet' de ve yaşayalım..